PERELMAN’IN “BAŞARI”SI


PERELMAN’IN “BAŞARI”SI

Bizler, bilim ile meslek öğrenimi arasında kalmış, hangisini okuduğuna dair çokta fikri olmayan bir kuşak olarak geçip giderken bu sıralardan, bizim yerimize düşünenler hayattaki rolümüzü çoktan belirlemiş oluyorlar. Hayatlarımız nasıl olursa olsun bize sunulanlar arasından seçimler yapıp öyle yaşıyoruz. Çok alternatifimiz var mı yok mu tartışılır ama alternatif yaratmaya muktedir olduğumuzdan eminim.
Bu yazının konusu bu alternatifler değil ama alternatifi yaratacağımız değerler olabilir. Önemli olan bilim insanı ya da kimyager, biyolog , fizikçi olmamız değil, onu  nasıl olduğumuzdur.
Başarının, ürettiğin artı-değer ile ölçüldüğü, eskiden ahlakdışı, yoz olanın şimdi değere dönüştüğü, her şeyin alışveriş ve pazarlık konusu olduğu bir dönemdeyiz. Marx'ın da dediği gibi “eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu, maddi olsun, manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği bir zamandır”. Böyle bir dönemde toplumsal anlamda (aslında evrensel anlamda) Ender Helvacıoğlu’nun “Marie Curie oranı” olarak tanımladığı bir mutluluk, refah ve gelişmişlik normuna ihtiyacımız var. Bu oran “kişi başına düşen ….. oranı” gibi bir “Marie Curie oranı”dır ki burada kastedilen şey Marie Curie’nin yaşama ve bireysel-toplumsal ilişkilere yönelik bakış açısıdır. İşte bu “niteliğin” toplumdaki ve kişideki oranı…
Bize sürekli anlatılan, bakkallıktan (!) ülkenin en zengini olmuş insanların; çok fakir bir aileden gelerek çok çalışıp(!) büyük bir şirketin üst düzey yöneticisi olmuş ya da A.B.D.de basit bir garsonken milyonluk servet yapmış insanların “başarı öyküleri” yanında, başka türlü bir başarı öyküsü anlatmak istiyorum: Girisha Perelman.
Elektrik mühendisi bir baba ve matematik öğretmeni bir annenin çocuğu olarak 1966’da St. Petersburg’da dünyaya gelen Girisha çocukken babasının ona aldığı bir bilim bulmaca kitabı ile matematikle tanışır. Okulunda matematik alanında yıldız kabul edilen Girisha 16 yaşındayken Leningrad Üniversitesine girer ve burada ileri matematik dersleri alır. Üniversiteyi bitirdikten sonra Steklov Enstitüsünde çalışmalarına devam eder. Daha sonra, Sovyetlerin dağılmasından sonra, A.B.D.den teklif alır ve birer sömestr New York ve Stony Brook Üniversitelerinde çalışır.1993 te Berkeley’e iki yıllığına giden Girisha 995 te eski işine Steklov Enstitüsüne geri döner. Maaşı 100 dolardan bile az olsa da o bunu umursamaz. Ne de olsa ona hayatı boyunca yetecek kadar para kazanmıştır…
Ama kim bu Perelman?
Perelman “poincare varsayımı” olarak bilinen ve yaklaşık yüzyıldır ispatlanamayan bir varsayımı ispat eden, bu sayede matematiğin Nobel’i olarak sayılan Field’s madalyasını kazanan kişidir. Gelelim görelim ki Girisha bu sayede kazandığı 1 milyon dolarlık ödülü reddetti! Şanlı İkitellimizin “en büyük zevki mantar toplamak” diye haber yaptığı bu aykırı adam neden bu ödülü kabul etmedi acaba? Üstelik bu Perelman’ın ilk “sabıkası” da değil hani. 90’ların başında Avrupa Matematik Kurumu’nun verdiği ödülü de reddeden Girisha çalışmalarının sonuçlarını birer “fikir piyasası” haline dönüşmüş hakemli dergiler yerine internette yayımlıyor. Nedenini soranlara ise “ilgilenen biri olursa gidip internete bakabilir, saklayacak bir durum yok” diyor. Uzun saç ve tırnaklarıyla gazetecilerin Rasputin’e benzettiği bu adamın gazetecilere verdiği yanıt ise düşündürücü, yürek sızlatıcı. “Biliyorum ki, benim yaptığım gizli bir reklam gibi bile algılanabilir, eğer insanlar böyle görmek isterse söyleyecek bir sözüm yok. Ancak ben bunu böyle görmüyorum. Bence gazeteler haber yazarken biraz daha dikkatli olsalar, haber yazdıkları kişinin ruh hali hakkında biraz daha ince olsalar daha iyi olurdu. Açıkçası ben Batılı gazetelerin spekülatif haberlerine konu teşkil etmekten memnun değilim, ben iyi bir malzeme değilim.”
Pierre ve Marie Curie’ler radyumun patentini alıp bir servete sahip olmayı neden kabul etmedilerse Perelman’da o ödülü almayı bu yüzden reddetti. Çünkü bilimsel bilgi toplumun malıdır. Ne o bilgiye son halini verenindir ne ondan önce o bilginin oluşmasına neden olan birikimi sağlayanlarındır. Perelman 4500 yıllık matematik tarihinin birikimi ile çözdüğü varsayım sayesinde Field’s madalyası ve bir milyon dolar değil ama insanlık tarihinde onurlu bir yer kazandı.
Yine gazetelerden öğrenmemiz biraz ironik ama medyanın aşırı ilgisinden bunaldığı için ülkesinde inzivaya çekildiğini yazıyor gazeteler. Artık hayatını annesiyle bir dairede, matematikten uzak, klasik müzik dinleyerek ve roman okuyarak geçiriyor. Şimdi makale biterken kendimize dönüp şu soruyu sorarsak yazı amacına ulaşacak sanırım; acaba şimdi St. Petersburg’ da mütevazı bir hayat yaşayan Perelman mı başarılı yoksa bakkallıktan büyüyen ülkenin en zengini mi?

BAŞARILI GÜNLER!



                                                                                                                        Cenko

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder